1 Ocak 2005 Cumartesi

İlk Yardımda İlk Yapılması Gerekenler

İlk Yardım ve İlk Yapılması Gerekenler
*Kazazedeyi emniyetli bir yere uygun bir şekilde taşıma ve kaza yerinde ikinci bir kazayı önlemek için gerekli işaretlemeleri yapmak,
*Teşhis ve tedavi; yaralının o an için ihtiyaç duyduğu ilk yardımı uygulama,
*Kazayı haber vermek. Hızır Acil Servis Telefonu 112' dir.
***İlk Yardımcının Özellikleri 
*Öncelikle panik yapmadan kendine güvenmeli,
*Öncelikle bilmediği bir şeyi yapmamalı,
*Yaralıyı iyi değerlendirmeli,doğru ve çabuk karar verebilmeli.

Boğulmalarda ilk yardım
       Böyle bir durumda sudan çıkarılan şahsın, yapay solunumla oksijenasyonu sağlanmaya çalışılmalı ve zaman kaybdilmeden hasteneye kaldırılmalıdır.
       Boğulma yüzme bilenlerin bile başına gelebilir. 
Suda boğulanların yalnızca yüzde 50sinin hiç yüzme bilmediği düşünülürse, yüzme bilenlerin de bazı önlemlere uymaları gerektiği anlaşılır. 
       Özellikle sualtında yüzenlerde duyu kaybı görülebilir. Boğulmalarda ölüm nedeninin akciğerlere su dolması olduğu varsayıldığından yardım etmek için suyun boşaltılmasına çalışılarak zaman kaybedilir. Oysa boğulmanın ilk evresinde, kazaya uğrayan kişi soluğunu tutacak durumda olmadığından, istenci dışında bir miktar su yutar. 
       Ama kısa bir süre sonra gırtlakta, suyun solunum yollarına ve akciğerlere girmesini engelleyen bir kasılma gerçekleşir. Ancak kişi duyularını yitirdiğinde, gırtlak gevşer, mideye ve akciğerlere yeniden su gider. Boğulan pek çok kişinin (yaklaşık yüzde 10-15) akciğerlerde fazla su olmadan, oksijensiz kalarak ölmesi boğulmanın ilk evresinde gerçekleşir. 
       Dolayısıyla yardıma koşanların, akciğerlerdeki az miktardaki suyu çıkarmaya çalışarak zaman kaybetmeden, yapay solunuma başlaması gerekir. Boğulma sonucunda solunum yetmezliğine yol açan mekanizmalar kazanın tatlı ya da tuzlu suda olmasına göre değişir.
Yapılması Gerekenler;
       Boğulmalarda ilkyardımın temel amacı, akciğerlere hava girmesini sağlamaktır; ilkyardıma mümkün olduğunca zaman geçirmeden başlanmalıdır. 
       Kazazede sudan çıkarılır çıkanlmaz, ağzında protez varsa alınmalı ve boğazındaki salgı-lar temizlenmeli, başı iyice arkaya yatırılarak, altçenesi iki elle kavranıp aşağıya ve geriye çekilmeli, bu arada başparmaklar ağzı açık tutmalı, ağızdan ağza yapay solunum uygulanmalı ve göğüs kafesine düzenli aralıklarla bastırarak kapalı kalp masajı yapılmalıdır.
       Yapay solunum uygulamak için kazazedenin başı arkaya eğilir, ensesinin altına bir el ya da katlanmış giysiler sokulur. Oteki el ise kazazedenin alnına, işaret ve baş parmaklar bumu kapatacak biçimde yerleştirilir. Yardım eden kişi derin bir soluk aldıktan sonra, dudaklarını kazazedenin dudaklarının üstüne yerleştirir ve soluğunu güçle verir. Kazazede çocuksa soluk verme fazla güçlü olmamalıdır. Soluk verdikten sonra kazazedenin soluk vermesine izin vermek amacıyla ağzı açık tutulur.
       Bu işlem iki kez daha yinelendikten sonra göğüs kafesine bastırarak kalp masajına başlanır. Bunun için kazazedenin yanı başına diz çökerek bir el göğüs kemiğinin alt bölümüne, öteki el ise bu elin sırtına yerleştirilir. Göğüs kemiğine omzun ve vücudun ağırlığı gelecek ve 30-40 kg'lik bir güç oluşturacak biçimde güçle bastırıldıktan sonra hızla bırakılır. İki soluk verdikten sonra göğse 15 bası uygulanır.
       Ağızdan ağza solunumun mümkün olmadığı durumlarda Halger-Nielsen ya da Silvester yöntemine başvurulabilir.
Halger-Nielsen yöntemi kazazedeyi sırtüstü yatırmanın mümkün olmadığı zamanlarda yararlıdır. Yardım eden kişi avuçlarını kazazedenin kürek kemiklerinin hemen altına koyar; kazazede bu arada olanaklıysa ayakları başından daha alçakta ve kolları yüzünün altında birbirine kavuşmuş olarak yatınlır. Yardım eden kişi kollanyla kazazedenin sırtına bastırarak, havanın dışarı çıkmasını, daha sonra kazazedenin dirseklerini tutarak kendisine ve yukanya doğru çekip göğsün genişlemesini ve akciğerlere hava girmesini sağlar. Daha sonra kollar özenle yere konur, bası manevrası yinelenir. Bu manevra dakikada 12-15 kez yinelenmelidir.
       Silvester yönteminde, kazazede sırtüstü yatınlır; omuzlannın altına kalın bir şey konur. Yardım eden kazazedenin başucunda, bacakları başın her iki yanında olacak biçimde oturur.
Kazazedenin kolları bileğin hemen üstünden sıkıca yakalandıktan sonra, son kaburgaların düzeyinde göğsün üstüne doğru dirençle karşılaşana değin bükülür. Bu anda hava akciğerlerden çıkar. Daha sonra kollar başın üstünde dışa yukarıya ve geriye kaldınlarak göğsün genişlemesi ve havanın pasif yolla akciğerlere girmesi sağlanır, kollar yavaşça göğse geri getirilir. Bu manevra dakikada 10-12 kez yinelenir.
Yaralanmalarda ilk yardım
Yaralanmalarda öncelikle:
-Dezenfektan (mikrop öldürücü) maddenin yaranın içine girmesi engellenmelidir.
-Toz ya da pomat gibi maddeler kullanılmamalıdır.
-Kullanılan sargı fazla sıkılmamalıdır.
Yaralanma terimi, demin, bazen derialtının hatta daha derindeki dokuların bütünlüğünün bozulması için kullanılır. 
Yaralanmalar basitçe şöyle sınıflandırılabilir:
       a)Basit yaralanmalar: Şiddetli kanamalara neden olmayan, yaşamsal önemi olan organlrın zedelenmediği ve fazla yaygın olmayan yaralanmalardır.
       b)Ağır yaralanmalar: Yara derindeki dokuları da içine alıyorsa ve bölgedeki yapıların bütünlüğü bozulmuşsa; genişçe bir alana yayılmışsa ve aynı bölgede birden çok yara varsa; şiddetli kanamalara neden oluyorsa; derindeki yapılar açığa çıkmışsa ya da yara bölgesinde yabancı cisimler kalmışsa, ağır yaralanmadan söz edilir. Ağır yaralarımalara yaklaşım ve tedavi yöntemleri ile şiddetli kanamaların tedavisi farklıdır. Bu maddede yalnız küçük yaralanmalar ele alınacaktır.
Yapılması Gerekenler;
       Dikkatsizlik, acelecilik ve yorgunluk gibi nedenlerle yalnızca çocuklar değil, erişkinler de evde ve evin dışında küçük kazalara uğrayabilmektedir. Bir bıçak ya da kırık bir cam parçasıyla yaralanma sonucunda oluşan ve çok kanamaya neden olan bir kesik, duvar ya da demir. törpüsü gibi pürtüklü bir yüzeye sürtünme sonucunda ortaya çıkan bir sıyrık ya da çekiç ve çivi kullanırken ortaya çıkan yaralanmalar karşısında ne yapılmalıdır'? Böyle bir durumda her şeyden önce sakin olmak, tartışmaya girmeden yaralanan kişiyi bir an önce aydınlık bir yere oturtmak gerekir.
Bundan sonra, acil girişimde bulunacak kişinin aşağıdaki temel noktaları göz önüne alması gerekir:
       1)Girişimi yapacak kişi ellerini su. ve sabunla iyice yıkamalı ve temiz bir havluyla kuruladıktan sonra alkolden geçirerek havada kurutmalıdır.
       2)Yara kollardaysa yaralının parmaklanndaki yüzükler ve kollaıındaki bilezikler çıkarılmalıdır. Böylece yaralanma bölgesinde ödem oluşursa bölgedeki kan dolaşımı engellenmemiş olur.
       3)Yaranın çevresindeki bölge saf suyla (gerekirse su ve sabunla) yıkan-malı, yara bölgesine dokunulmamalıdır.
       4)Yaranın çevresi dezenfektan (mikrop öldürücü) maddeye batınlmış bir parça pamukla silinmelidir.
       5)Yaranın çevresi silinirken dezenfektan maddenin doğrudan yaraya değmemesine dikkat edilmelidir. Dezenfektan madde derinin bütünlüğünün bozulduğu yara bölgesindeki hücrelere zarar verebilir.
       6)Yaranın üstüne pomat ya da toz ve pudra halindeki ilaçlar sürülmemelidir.
       7)Yara bölgesini steril gazlı bezlerle koruyun.
       8)Bölgeyi bir sargı bezi ile çok sıkmadan, yaranın her yanını hafifçe ve aynı ölçüde saracak biçimde sann. (Sargı bezinin tek işlevi yara bölgesine sürülen ilacın yerinde kalmasını sağlamaktır.)
       9)Yara bölgesinde yabancı cisim (örneğin cam parçaları) varsa sargı yapılmamalı, bölgeyi korumak için üzerine bol miktarda birkaç kez katlanmış steril gazlı bez ya da temiz mendil konmalıdır. Bu sırada yaraya baskı uygulamanın yabancı cisimlerin daha da derine gitmesine yol açabileceği unutulmamalıdır.
       10)Yara bölgesinde yabancı cisim varsa ya da yara paslı ya da kirli bir cisimle oluştııysa kazazede mutlaka bir ilkyardım merkezine ulaştınlmalıdır.
Küçük Yaraların Bakımı
Evde ya da işyerinde oluşan küçük yaralarda, yara bölgesi uygun bir yöntemle temizlenu1kten sonra steril gazlı bezle kapatılıp sanlmalıdır.
Aşağıdaki iki temel kural unutulmamalıdır:
-Kullanılan steril gazlı bezler kuru olmalı; yara bölgesinin yumuşamasını önlemek için yaranın çevresi yıkanıp temizlendikten sonra iyice kurulanmalıdır.
-Bölgeye uygulanan sargı ya da flasterin kirlenmedikçe ya da ıslanmadıkça değiştirilmesine gerek yoktur. Gerektiği gibi yapılan sargı, günlerce yara bölgesinde kalabilir.
Sargı Türleri;
       Gazlı bez sargısı: Sargı için her boyda gazlı bez piyasada buluqmaktadır; bunlar, yaranın tümüyle örtülerek sarılması-nı sağlar. Ne var ki, gazlt bezlerin steril olmadığı ve doğrudan yaraya değmesinin sakıncalı olduğu unutulmamalıdır.
Steril sargılar: Piyasada mikroplardan anndırtldıktan sonra paketlenmiş sargılar bulunmaktadır.
       Üçgen sargılar: Çeşitli boyutlardaki üçgen sargılar dayanıklı malzemeden yapılmıştır. Bir yandan yara bölgesinin hareketsiz tutulmasını, öte yandan sargı bezlerinin yaranın üstünde kalmasını sağlar.
       Esnek rulo sargılar: Genellikle bir özelliği olmayan basit sargılar da, sıklıkla, yaranın üstüne yerleştirilen steril gazlı bezleri yerinde tutmak için kullamlır. Farklı boyutlarda pek çok türü vardır.
Flasterler (yara bandı): Piyasada birçok farklı biçim ve boyutta flaster bulunur. Derin yaralarda birbirinden uzakla
şan yara kenarlarını bir araya getirmek için kullamlır. Plastik ve yapışkan içeren bölüm yaranın çevresindeki sağlam deriye yapıştınlır; flasterin ortasındaki steril gazlı bez içeren bölüm ise yaranın üstünü tümüyle örler.
Sargının Olmadığı Durumlarda;
       Yara bakımı için gerekli malzemenin olmadığı durumlarda, kanamayı saptayabilmek için açık renkli sargı malzemesi kullanılması önerilir. Steril gazlı bezleri yerinde tutmak için mendil, kravat, havlu ve hatta kadın çorabı bile kullanılır.
Yanıklarda ilk yardım
       Yanık, vücudun bir bölgesindeki dokuların yüksek ısıdan zarar görmesidir. Hastanın yaşamını tehdit etmesinin yanı sıra, oluşan nedbe dokusu estetik açıdan sorun yarattığından her zaman acil olarak tedavi edilmelidir.
NEDENLERİ
Yanık, alev ya da sıvı, katı ve buhar halindeki sıcak cisimlerin doğrudan etkisiyle oluşur. Bunların yanında, elektrik çarpması ya da sülfürik asit gibi kimyasal maddelerle temas sonucunda da yanığa benzer lezyonlar oluşabilir. Dokunun gördüğü zarar, ısının yüksekliği ve dokunun ısıya maruz kaldığı süre ile doğru orantılıdır. Dokunun 550C'lik ısı-ya 30 saniye süreyle maruz kalması sonucunda yalnız o bölgede kızarıklıkla (eritem) ortaya çıkan hafif düzeyde bir reaksiyon oluşur. Isının 650C'ye çıkması, aynı sürede, o bölgedeki derinin zedelenmesine yol açar. Yanık, ne kadar derine inmişse ve ne kadar geniş bir yüzeye yayılmışsa o kadar ağırdır.
SINIFLANDIRMA
Yanıklar derecesine ve yaygınlığına göre sınıflandırılır. Yanık derecesinin artması, o bölgedeki doku hasarının arttığını gösterir.
-Birinci derece yanıklar: Yanık bölgesinde deride kızanklık (eritem) dışında bulgu yoktur.
       -İkinci derece yanıklar: Bölgesel kızarıklığa ek olarak derinin yüzeysel katmanlan ve küçük kan damarlarının zarar görmesi sonucu içi berrak sıvı dolu kesecekler (bül) oluşur.
       -Üçüncü derece yanık]ar: Yanık bölgesindeki deride doku ölümü de (nekroz) vardır; derinin bütün katmanlarının yanı sıra bazen derinin altındaki dokular da zedelenmiştir.
       -Yanık bölgesinde kömürleşme varsa ve yağ dokusu, kas ya da kemik gibi derindeki yapılar da etkilenmişse dördüncü derece yanıktan söz edilir.

Yanıkların Değerlendirilmesi;
Yanıkların değerlendirilmesinde ele alınan bir ölçüt de vücudun yanıktan etkilenen yüzeyinin genişliğidir. Yaygınlık derecesi tüm vücut yüzeyine oranla yüzde olarak belirtilir. Bu amaçla vücuttaki çeşitli bölgeler, kapladığı alanın büyüklüğüne göre derecelenmiştir. Örneğin, kafa derisi, tüm vücut yüzeyinin yaklaşık yüzde 9'luk bölümünü oluşturur. Kollann her birinin kapladığı alan tüm vücut yüzeyinin yüzde 9'u, gövde-nin ön ve arka yüzeylerinin her biri yüzde 18, bacaklann her biri yüzde 18 ve cinsel organlann bulunduğu bölge yüzde 1 olarak kabul edilir.
       Vücutta yanıktan etkilenen toplam alan erişkinde yüzde 20'nin, çocukta yüzde 12-15'in altında kalırsa yamğın bölgesel olduğu kabul edilir. Bunun tersine, yanıktan etkilenen yüzey bu olgulardan genişse, geniş yanıktan söz edilir; bu yanıkiann bütün vücudu etkileyen değişikliklere neden olması beklenir. Çok geniş alana yayılan yanıklar aşın sıvı kaybına yol açar; bunun sonucunda akut böbrek yetmezliği gelişebilir ve hasta ölebilir.
       Bölgesel yanıkların gidişi de yanığın dereeesiyle ilişkilidir: Birinci ve ikinci derece yanıklar genellikle çok kötü sonuçlanmaz ve herhangi bir nedbe dokusu oluşumuna yol açmadan birkaç gün içinde iyileşir.
Uçüncü derece yanıklarda ise ölü doku artıklarının uzaklaştınlması iki-üçhaftayı bulur; doku ölümü olan bölgede normal deriye benzer doku yerine nedbe dokusu oluşur. Derideki herhangi bir lezyonun iz bırakmadan iyileşmesi ya da zedelenen dokunun tıpatıp aynının oluşabilmesi için bu bölgedeki derinin en alt katmanının sağlam kalmış olması gerekir. Yoksa, özgün dokunun yerine sadece açık kalan bölgeyi kapatmak için basit bağdoku yapısında bir örtücü katman oluşur. Nedbe dokusu adı verilen bu doku vücudun herhangi bir organında oluşabilir. Nedbe dokusu derininkilere benzemeyen özellikleri nedeniyle hem estetik bozukluk yaratır, hem de esnekliği olmadığından çevresindeki deriyi çekerek bölgenin gerginleşmesine ve büzülmesine yol açar. Uçüncü derece yanıklarda görülen başka bir sorun da bu bölgedeki savunma öğelerinin yitirilmesine bağlı olarak bölgenin her türlü enfeksiyon etkenimne açık olmasıdır. Bu yüzden bu bölgenin enfeksiyonlardan iyi korunması gerekir.
Yanık çok ileri derecede ve yaygınsa, hastada ateş, kilo kaybı, iştahsızlık, kansızlık, hipoproteinemi (kan proteinlerinde düşüklük), böbrek işlevlerinin bozulmasına bağlı belirtiler, bazen akciğer enfeksiyonlan ve septisemiden (mikrobun kana kanşması) şoka varabilen çeşitli belirtiler görülebilir.

İlk Alınacak Önlemler
       Yanıkların mutlaka bu konuda uzmanlaşmış hastanelerde tedavi edilmesi gerekir. Bununla birlikte, çoğu durumda yanıklı hastaya ilk girişim, kazanın olduğu bölgede yapılmalıdır. Bu yüzden yanan hastaya yaklaşımda şu temel kurallara uyulmalıdır:
       -Ilk iş olarak yanığa neden olan ısı kaynağı hemen uzaklaştınlmalı ve etkisiz hale getirilmelidir.
       -Bu amaçla hastanın vücudunun üstündeki alev hemen bir battaniye ya da örtüyle söndürülmelidir.
       -Hastanın üstündeki giysiler hemen soğutulmalı, zararlı bir kimyasal maddeye bulaşmışsa çıkartılmalıdır. Hastanın giysileri dikkatle üstünden çıkanImalıdır. Bu işlem aceleyle ve dikkatsizce yapılırsa, yanık bölgesine yapışmış olan giysilerin çıkanlması bölgenin daha fazla zarar görmesine yol açabilir. Özellikle vücuda değen ve alev olmadan da yanma özelliği olan plastik gibi maddelerin deriyi zedelemesini engellemek gerekir.
       -Bulunduğu bölgeye zarar vermeyen giysileri çıkarmak gereksizdir; yanık bölgeleri sterll (mikroptan anndınlmış) gazlı bezlerle örtülmelidir.
       -Bölgeyi dezenfekte etmemek ve bölgeye pomat sürmemek gerekir.
       -Hasta bir an önce hastaneye götürülmelidir.
Ufak yanıklar evde de tedavi edilebilir. 'ıbölgesine herhangi bir pomat sürülmemelidir. Aynca bölgede içi berrak sıvı dolu olan keseciklerin oluşumuna neden olan yanıklarda enfeksiyon gelişmesini engellemek için bu kesecikler patlatılmamalıdır. 
       Yapılacak tek şey bu bölgenin mikroplardan arındırıcı maddelerle yıkanması ve sargı bezleriyle bölgenin gevşekçe sarılmasıdır. (Ağır yanıklarda bölge dezenfekte edilmez.)
       Böyle bir önlem bakteri kökenli bir enfeksiyonun oluşmasını engellerse de, bütün önlemlere karşın gene de enfeksiyon oluşabilir.
Yanıkların değerlendirilmesinde dikkatli davranmak gerekir; yalnızca kızanklık oluşumuna neden olsa da, yaygın yanıklarda mutlaka bir hekime başvurulmalıdır.
Kırıklarda ilk yardım
       Kırık durumlarında en önemli kural,kırık bölgenin hareketsiz kalmasını sağlamaktır.
       Kırık, kemikdokusunun sürekliliğinin tümüyle bozulmasıdır. Kırıklar çoğu zaman şiddetli ve ani düşüşler, araba kazaları gibi travmatik olaylar sonucu meydana gelir. Bir de travma olmaksızın ya da önemsiz bir olay sonucu ortaya çıkan kırıklar vardır. Bunlar, kemiklerin gereği kadar dayanıklı olmamasından kaynaklanır. Raşitizm, osteoporoz (kemik dokusunun yoğunluğunun azalması), osteomiyelit (kemik sert. dokusu ve iliği iltihabı), kemik veremi, birincil ya da ikincil kemik tiimörleri gibi kemik yapısında zayıflamaya ya da erimeye yol açan hastalıklar bu tür kınklara yol açabilir.
       Tek bir bölgeyle sınırlı kırık olguları bile tüm vücudu kapsayan bir tehlike yaratabilir. Bünyeye göre de değişebilen bu tehlikelerin en önemlileri yağ tıkaçları ya da aşırı kanamaya bağlı hipovolemik (dolaşımdaki kan hacminin azalmasına bağlı) şoktur.
       Bu yüzden hastanın yalnızca kırık bölgesiyle değil, genel durumuyla da ilgilenmek gerekir.
KIRIK TURLERI
       Kapalı ve açık kırıklar arasında ayrım yapmak büyük önem taşır. Açık kırıkta deri ile derialtındaki yumuşak dokuların bütünlüğü bozulmuştur ve kırık hattı, dış ortam ile ilişkidedir. Kemik dokusunun iltihaba karşı direnci daha düşük olduğundan, açık kırıklarda kemik iltihabı tehlikesi çok yüksektir. Kapalı kırıkta ise kırığı kaplayan ve dış ortamdan ayıran dokuların bütünlüğü bozulmamıştır. Her iki kırık türünde de sinirlerde, kan ve lenf damarlarında ve çevredeki yumuşak dokularda çeşitli derecelerde lezyonlar oluşabilir. Kırıklar her zaman kolay fark edilmez. Ama hastanın yanlış taşınması bazen çok ağır zararlar getirdiğinden, tanıda hata payını en aza indirmek gerekir. Bir kınğı yok saymak ise yanlış tanımlamaktan daha tehlikelidir. Örneğin, bir omur kırığı fark edilmez ya da kırık kuşkusu önemsenmezse, hastanın dikkatsiz ve yanlış taşınması omurilikte hasara, sonuçta da felce neden olabilir.
       Tam kırıklarda belirtiler çoğu zaman dikkat çekicidir. Bunlar, kırık bölgesinde ağrı ve acı, şişlik, anormal hareketlilik, kemik gıcırtısı gibi ayırt edici sesler, biçim bozukluğu ve işlev kaybı ya da zayıflığıdır.
Tanı:
       Doğal olarak bir kırığın tanınmasındaki en temel unsur, belirtilerin ortaya çıkmasına neden olan travmatik olay konusunda bilgidir.
Özellikle tam olmayan kırıklarda, tanının kolay olmadığı durumlar vardır. Bunun nedeni belirtilerin zayıf ya da (ömeğin, giysilerin altında) gizlenmiş olmasıdır. Bu kuşkulu durumlarda çok
dikkatli hareket etmek gerekir. Öncelikle zarar gördüğü sanılan bölgedeki giysiler dikkatle çıkarılmalıdır. İşlem hastaya zor geliyor ya da acı veriyorsa hemen durdurulmalı ve kınk varmış gibi hareket edilmelidir. Daha hafif olgularda ilkyardımı yapan kişi parmağını kınk olduğundan kuşkulandığı kemik üzerinde gezdirerek yerel bir acı olup olmadığına bakabilir. Parmak lezyon bölgesine ulaştığında acının artması, kırık kuşkusunun doğrulanmasında önemli bir unsurdur.
Kırığın en sık rastlanan sonuçları şok, iltihap (açık kırıklarda) ve yağ embolisidir. Kırık kemiğin iliğinden kana geçen yağ tıkaçları akciğere ulaşarak acı, solunum zorluğu, ateş, kalp atışının artması, ajitasyonla seyreden ve ölümcül olabilen bir tabloya yol açabilir.
Kırık Çeşitleri;
       Kırığı tanımada genel ölçütler ve kırık karşısında davranışın temel kuralları önceki maddede açıklanmıştır. Bu maddede ise kırıklarda uygulanacak önlemler yer almaktadır.
KOL KIRIKLARI
       Kol kırığı söz konusu olduğunda, dirseğin altında kalan bölümü (önkol) göğüs üzerine kıvrıp bir eşarp ile bağlamak, üst bölümü ise gövdeye doğru, önden ve arkadan birer tahta parçası (ya da katlanarak sertleştirilmiş gazete, dergi vb) arasına alarak sabitleştirip gövdeye bağlamak gerekir. Özellikle çocuklarda sık rastlanan dirsek kırıklarında, koltukaltından parmaklara kadar kolun tümü, tahta parçaları yardımıyla bulunduğu konumda sıkmadan sabitleştirilmelidir. Bilek ve önkol kırıklarını da, kumaşa sarılmış sopalarla sıkmadan hemen sabitleştirmek, elin ayasını aşağı doğru tutarak hastayı bir an önce hastaneye götürmek gerekir. Köprücük kemiği kırığında önkol gövdeye doğru kıvrılır ve boynun arkasından bağlanan üçgen biçimli bir bezle buraya tutturulur. Önkol ile göğsün arasına yumuşak bir madde konur. Kırık bulunan kol, sağlıklı kolun koltukaltından bağlanan bir şeritle sabitleştirilir.
BACAK KIRIKLARI
       Uyluk kemiği kırığı söz konusu olduğunda, omuzdan ayaklara kadar uzanabilen ve yaklaşık 15 cm genişliğinde bir tahta parçası bulmak gerekir. Tahta parçası, teması yumuşatmak amacıyla bir çarşaf, örtti ya da benzeri bir kumaşla kaplanır. Daha sonra hastanın altına hasar görmüş tarafa yerleştirilip şeritlerle sıkmadan bağlanır; böylece tüm bacak, kalça kemiği ve omurilik sabitleştirilir. Uygun bir tahta bulunamayan durumlarda, hastanın bacakları arasına kıvrılmış bir çarşaf yerleştirilir. Kalçadan ayak bileklerine kadar iki bacak, birbirine şeritlerle (kravat, havlu vb) bağlanır. Dizkapağı kırığında, bacağı kalçadan ayağa kadar olanak varsa kumaşa sanlmış bir tahta parçası ya da sert bir destekle sabitleştirmelidir.
Dizden ayağa kadar olan bacak kırıklarında da bacağı kalçadan ayak ucuna uzanan iki tahta parçası arasında sabitleştirmek gerekir. Bu arada bir elle ayağın ucunu. öbürüyle de topuğu tutup yavaşça çekerek bacağı düzeltmek yararlı olur. Ayak kemiği ya da parmaklannda kınk olduğunda ayakkabı çıkarılmalı, aşırı ağrı ya da başka bir nedenle çıkanlamıyorsa kesilmelidir. Daha sonra kalın kompresler uygulanır ve ayak, sıkılmadan bağlanır.Böylece kırık görece hareketsiz hale getirildikten sonra hasta en yakın hastaneye götürülür.
YÜZ KEMİKLERINDEKİ KIRIKLAR
       Yüzdeki kırıkların en yaygın nedeni trafik kazalarıdır. En çok çeşitli travmalar sonucu oluşabilen burun kırıklarına rastlanır. Çoğu kez burun kırığı fark edilmez. Özellikle çocuklarda, travma sonrası uygun biçimde tedavi edilmeyen kırık bir burnun, bozuk biçimde iyileşerek, estetik sorunların yanı sıra hava geçişinde zorluklar yaratabileceği unutulmamalıdır. Böyle biçim bozukluklarının yetişkin yaşta cerrahi yolla onarılması güçtür.
       Altçene kırığına özellikle trafik kazalarında ve sporcularda oldukça sık rastlanır. Bu kemikteki kırıklar, oluşan biçim bozukluğundan ötürü kolay fark edilir. Ama bazen kemik uçlarındaki oynama çok hafif olduğundan kırık anlaşılamayabilir.Hastanın ağzını kapatamaması ve tükürüğün kanla kanşık olması altçene kınğının belirtilerindendir. 
       Altçenenin tüm hareketleri acı verir. Çoğunlukla dişlerde de kınlma vardır.Bu durumda yapılacak ilkyardım çeneyi hafifçe kaldırarak ağzı üst ve alt dişler iç içe oturana değin kapatmaktır. Daha sonra çene, iki şeritle başın üstünden ve enseden bağlanarak sabitleştirilir.Hastada kusma varsa, bağı çözmek gerekecektir. Çene nazikçe desteklenerek kusma bitinceye değin baş bir yana çevrilir.
OMURGA KIRIKLARI
       Omurga kırığı, ilkyardımda en çok sorun oluşturan türdür. Yanlış bir hareket, omurga içinden hareket sinirlerine ve duyulara giden sinir köklerini ya da omuriliği örseleyerek felce neden olabilir. Boyun omurlarındaki kırıklarla öteki omurga kırıklarını ayırt etmek gerekir.
Boyun omurlarındaki kırıklarda hastayı hareketsiz tutmak çok önemlidir. Hastanın taşınması için en az 4 kişi gereklidir. Hastayı sedyeye ya da kumaş kaplı tahta bir levhaya (en az iki metre uzunluğunda olmalıdır) taşırken
bir kişi başı vücut doğrultusunda tutmalı, biri omuzlan, biri kalçaları, öteki de bacakları tutarak kaldırmalıdır. 
       Bu koşullar sağlanamıyorsa, en iyisi cankurtaranı beklemektir. Olanak varsa hasta, sedyeye koyulabilecek kadar kaldırılıp sık aralıklı şeritlerle bağlanır. Başın altına hiçbir şey koyulmamalı, ama hastaneye gidene değin hareketsiz kalmasını sağlamak için kenarlarına sert ya da yarı sert nesneler (gazete, katlanmış giysiler vb) yerleştirilmelidir. Sırt ve bel kınklarında da aynı önlemler alınmalıdır. 
       Hasta bulunduğunda sırtüstü durumdaysa, döndürmeden önce tahta levhayı uygulayarak omurgada oluşacak kıvnlmalar önlenmelidir. Bu dummda da doğm hareket etmek olanaksızsa, en iyisi cankurtaranı beklemektir.
Zehirlenmelerde ilk yardım
ZEHİRLENMELER
       Vücuda alındığında ya da temas ettiğinde dokulann işlevlerini bozan maddelere zehir, ortaya çıkan bozulduğa zehirlenme denir. Zehirler basit örseleyici maddeler, doğrudan değdikleri dokulara zarar veren yakıcı maddeler, çırpınmalara yol açan maddeler, sayıklama ya da komaya neden olan maddeler, kalbIn işlevini bozan maddeler ve alyuvarları etkileyen maddeler olarak sınıflandırılabilir. Zehirler ağız yoluyla sindirim sistemine, solunum yoluyla akciğerlere alıntr. Aynca birçok zehirli madde deriden emilerek vücuda girer. Bazı hayvanların ısırığı ve sokması da zehirlenmelere yol açar. Çamaşır sulanndan boyalara, böcek öldürücülerden ilaçlara kadar zehirleyici özelliği olan birçok madde günlük yaşantıda yaygın biçimde kullanıldığından, özellikle çocuklar için büyük tehlike oluşturur. Bu maddeleri çocuklardan uzak tutmaya yönelik etkili önlemler alınmalıdır.
Yapılması Gerekenler
Akut zehirlenmede ilkyardım için öncelikle yaşamsal işlevleri değerlendirmek gerekir. 
       Karaciğer ve böbrek gibi bazı yaşamsal organlann işlevlerini düzeltme işi sonraya bırakılabilir. Ama koma ve havale gibi merkez sinir sistemini; tansiyon düşmesi, şok, kalp ntmindeki düzensizlikler ve kalp durması gibi dolaşım sistemini; solunum yetmezliği ve solunum durması gibi solunum sistemini ilgilendiren belirtilere öncelik verilmelidir. Zehirli maddenin bilinmesi, hastaya uygulanacak ilkyardım ve tedavide büyük önem taşır. Bu nedenle zehirlenen kişinin yanında bulunanlann hastanın durumunu aynntılı biçimde öğrenmesi, zehnin ne zaman, ne miktarda ve hangi yolla alındığını belirlemesi, bu bilgileri hekime iletmesi son derece yararlıdır.
Zehirli Maddenin Vücuttan Atılışı
       Zehirli gazlann solunmasına bağlı zehirlenmelerde hastayı bulunduğu kapalı ortamdan uzaklaştırıp açık havaya çıkarmak gerekir. Bu yapılamıyorsa camlar açılarak içeriye temiz havanın girmesi sağlanmalıdır. Ortamda yanıcı gaz bulunması durumunda en küçük bir kıvılcım oluşumunu engellemek, elektrik düğmelerini açmamak gerekir.
       Ağız yoluyla zehirlenme durumunda kusturma ya da midenin yıkanmasıyla mide boşaltılır. Midenin boşaltılması genellikle zehirli maddenin alımından dört saat sonrasına kadar etkilidir. Bağırsak hareketlerini yavaşlatan
maddelerle ortaya çıkan zehirlenmelerde, koma ve şok durumlarında 12 saat sonra bile midenin boşaltılması etkili olabilir. Kusturmanın tehlikeli olduğu durumlar da vardır. Tuzruhu (hidroklorlk asit) ve kezzap (nitrik asit) gibi asitler, çamaşır suyu (sodyum hidroksit) ve amonyak gibi alkaliler yakıcı zehirlerdir. Kusmayla bu maddeler yemek borusuna, boğaza ve ağza daha çok zarar verecektir. Bilinç bulanıklığı ve kaybı olduğunda ya da soluk boru suna kaçtığında boğulmaya yol açabilecek köpüren sıvılar alındığında hastayı kusturmamak gerekir.
       Hastanın kusturulması olanaksızsa ya da tehlikeliyse mide yıkaması yapılır. Ama yakıcı zehirlerde bu yöntem gene uygulanmamalıdır. Emilimi yavaş olan zehirlerde ya da hastaya 10-12 saat sonra müdahale edilebildiğinde, sodyum sülfat ya da magnezyum sülfat gibi güçlü bir müshil yararlı olabilir. Böcek ilacı, naftalin, fosfor ve yağda eriyen maddelerin alınması durumunda ise bağırsaklardan emilimi kolaylaştıracağı için müshil verilmez.
Ağız yoluyla zehirlenmede sorumlu maddenin niteliği bilinmese de, aktif karbon gibi emici özelliği olan ilaçlar zehrin etkisini azaltabilir. Suda çözünen 50-100 mg aktif karbon, midede önemli miktarda zehri emip bağırsağa geçmeden bağlayabilir. Sindirim kanalına giren maddelerin büyük bölümü bağırsaklarda emilir. Aktif karbon, kusturucu bir maddeden önce ya da özgül bir panzehir ile birlikte verilmemelidir. Çünkü bu maddeleri de emebilir.
YAKICI MADDELERLE ZEHİRLENMELER
       Evlerde en çok kullanılan yakıcı madde, çamaşır süyu olarak bilinen yüzde 3-6lık hipoklorit çözeltisidir. Ayrıca tuzruhu (hidroklorik asit) gibi asitler ve çamaşır sodası gibi güçlü alkaliler de evlerde kullanılan yakıcı maddeler arasında yer alır. Çocuklarda hipokloritin öldürücü dozu 15-30 mldir.
       Bu ürünlerin içilmesi, ağız ve üst sindirim yollan mukozasında örselenmeye bağlı belirtilere yol açar. Ağrı, kanlı olabilen kusma, yutak ve gırtlak ödemi ortaya çıkar. Ağır olgularda yemek börusu ve mide delinebilir. Aynca aşırı tansiyon düşmesi, bilinç bulanıklığı ve korna görülebilir. Güçlü asit ve baz buharlannın solunması, örselenmeye bağlı boğulma, öksürük ve akciğer ödemine yol açar. Deride örselenmeye bağlı bozukluklar ve değişik şiddette yanıklar oluşabilir.
       Tedavi - Süt ya da mangnezyum sütü (rnagnezyum hidroksit), alüminyurn hidroksit ve nişastalı su gibi mukoza koruyucu maddeler verilerek örseleyici sıvının seyreltilmesi sağlanır. Mide yıkaması delinme olasılığı nedeniyle yapılmaz. Kusma yoksa ve yakıcı madde az miktarda alınmışsa çok dikkatli biçimde mide yıkanabilir. Kan, plazma ve sıvı verilmesi, ödemler için kortizon,
darlık oluşmasını önlemek için yemek borusuna tüp sokulması gibi tedavi girişimleri uygulanır. Deri ve mukoza lezyonları bol su ve sodyum tiyosülfat çözeltisiyle yıkanır. Solunuma bağlı bronş kasılması aerosol biçiminde bronş genişleticilerle ve kortizonla tedavi edilir. Antibiyotik ve bikarbonat verilmemelidir.
DETERJANLAR
       Evlerde en çok kullanılan anyonik, iyonik olmayan ve katyonik tipleri vardır. Anyonik deterjanların yol açtığı belirtiler bulantı, kusma ve ishalle birlikte hafif mide-bağırsak örselenmesidir. İyonik olmayan deterjanların hiçbir zehirli etkisi yoktur. Katyonik deterjanlar sindirim yolları için son derece örseleyicidir. Yutulmalarından sonraki dört saat içinde bile ölümcül olabilen ağır belirti-lere yol açabilirler. Bu tür zehirlenme bulantı, kusma, tansiyon düşmesi, şok,çırpınma nöbetleri ve komaya neden olabilir. Aynca deride örselenmeye bağlı alerjik tepkiler ortaya çıkabilir.
       Tedavi - Sıvı ve bağlayıcı maddeler (magnezyum sütü, alüminyum hidroksit, nişastalı su) verilmelidir. İyonik olmayan deterjanların alınması durumunda ağızdan sıvı verilmesi yararlı olabilir, ama herhangi bir tedavi gerekmez.
       Katyonik deterjanlarla zehirlenınede acil önlemler, solunum yollarının açık tutulması, süt ya da aktif karbon verilmesi, ağır olmayan durumlarda kusturma ve midenin yıkanmasıdır. Yemek borusu ve midede yara varsa, kusma ve mide yıkaması zararlıdır.
Panzehir: Sabun, emilmeyen katyonik deterjanlan etkisizleştirmeye yarayan önemli bir panzehirdir.
       Genel önlemler: Solunum yolları açık tutulmalı, yatıştıncı ilaçlarla havale önlenmeli, tansiyon düşmesine karşı sıvı verilmelidir.
KOZMETİKLER
       Kozmetiklerin ağızdan alınması özellikle çocuklarda sık rastlanan bir durumdur. Parfümlerin yutulması ağızda yanma, titreme ve genel durum bozukluğuna yol açar. Alınan miktar 30 cc'yi aşmışsa kusturma ve midenin yıkanması gerekir. Daha düşük dozlarda ise alınan parfümü seyreltmek amacıyla ağız yoluyla sıvı verilir.
Oje ve aseton gibi eriticilerde de belirtiler aynıdır ve benzer bir tedavi uygulanır.
       Tıraş losyonları, deodoranlar, saç tonikleri, güneş yağı ve kremleri, kolonyalar belirli miktarda etil alkol içerir. Bu maddelerin almması ağızda yanma, kusma, bazen de sarhoşluğa yol açar.
Tedavi - Parfümler için belirtilen tedavi uygulanır. Çocuklarda bu ürünlerin alınmasmdan sonra, havale ve korna ile seyreden alkole bağlı kan şekeri düşmesi ortaya çıkabilir. Tedavi için damar yoluyla şekerli çözeltiler verilir.
Tütün
       Akut tütün zehirlenmesi, genellikle aşırı sigara içilrnesinden sonra ortaya çıkar ve sigaralarda yüzde S'e, purolarda yüzde 2'ye kadar çıkan değişik yoğunluktaki nikotinden kaynaklanır.
Erişkin için öldürücü doz, ağız yoluyla yaklaşık 15-20 gr tütündür. Bir çocuğun 1-2 gr tütün alması ölümcül olabilir. Tek bir izmarit yutmak genellikle zehirlenmeye yol açmaz.
       Genellikle sigaraya bağlı olan akut tütün zehirlenmesi, baş ağrısı, çarpıntı, soğuk terleme, solgunluk, tükuru k salgısının artması, bulantı, kusma, ishal ve halsizlikle kendini belli eder. Doz yüksekse bitkinlik, çırpınma nöbetleri, solunum yavaşlaması, kalp ritminde düzensizlik ve korna görülür. Beş dakika ile dört saat arasında değişen bir sürede o yüksek nikotin dozlanna bağlı ölüm ortaya çıkabilir.
Tedavi - Zehirlenme solunum yoluyla gerçekleşmişse, hasta açık havaya çıkanlır. Kalp ve dolaşımda nikotine bağlı etkiler izlenir. Ağız yoluyla zehirlenme durumunda:
1) Mide yıkanır.
2) Damar yoluyla sıvı verilir.
3) Kalp-dolaşım bozuklukları kontrol edilir.
GAZ VE BUHARLAR
       Solunum yoluyla gerçekleşen zehirlenme durumunda hasta hemen açık havaya çıkarılmalı, soğuktan korunmalı ve hareket edip yorulması önlenmelidir. Zehirlenmeyi ağırlaştıracak bir akciğer hasanna yol açmamak için hastanın yürütülmemesi gerekir. Solunum ileri derece güçleşmişse, hemen yapay solunum uygulanmalıdır.
Zehirlenme deriden emilim yoluyla gerçekleşmişse, hastanın zehirli madde bulaşmış giysileri çıkarılmalı, vücudu hemen su ve sabunla yıkanmalıdır.
Gıda Zehirlenmeleri
        Günümüzde gıda maddelerinin büyük bölümü az ya da çok işlemden geçirilerek satışa sunulmaktadır. Ambalajlı gıda maddelerinin sağlık kurallarına uygun biçimde üretilme ve üzerleri-ne son tüketim tarihlerinin yazılma zorunluluğu sayesinde insan sağlığı için sakınca yaratma olasılıklan en aza indirilmiştir. Ama besinlerin saklanmasında ve hazırlanmasında yapılan hatalar bazen zehirlenmeye neden olabilir. Aynca bazı besinler doğal hallerinde çeşitli zehirli maddeler içerir. Bunların yanlışlıkla ya da aşın miktarda yenmesi de zehirlenmelere yol açabilir.
BALIK ZEHİRLENMESİ
       Türkiye tatlı sularında bulunan, karabalık ya da otsazanı gibi adlar da verilen, yeşilsazan ile turnabalığı gibi bazı balıklann yumurtalan kıısma, ishal ve kann ağnsına yolo açar. Tropik bölge balıkları ise çok daha tehlikeli zehirlenmelere neden olabilir.
Sinir zehiri etkisi yapan zehirlenmeler özellikle tehlikelidir. Bu tür zehirleyici maddeler temel olarak sinir sistemini etkile5erek çeşitli bozukluklara yol açar. Örneğin Türkiye'nin güney kıyılarında da rastlanan balonbalığı, Japonya'da fugu adıyla tanınır ve lezzetiyle olduğu kadar zehriyle de ünlü bir balıktır. Fugunun çok güçlü zehri özellikle karaciğer ve sindirim sisteminde yoğunlaşmıştır. Japonya'da bu balığı temizleyip pişirecek aşçılar özel olarak eğitilir. Fugu zehirlenmesinde balığı yedikten sonra yarım saat geçmeden dilde bir karıncalanma başlar. Birkaç saat sonra bunu solunum güçlüğü ve çırpınma nöbetleriyle birlikte genel durum bozukluğu izler.
İstiridye ve midye de bazen bu tip zehirlenmelere yol açabilir. İstiridyede mitilotoksin denen bir zehir bulunabilir.Bu zehir ısıyla parçalandığından istiridyenin pişirilmesiyle etkisini yitirir. Ama istiridye çiğ yendiğinde zehirlenme görülebilir.