1 Şubat 2010 Pazartesi

Sağlıkta Dönüşüm & Tam Gün Yasası Hakkında Sağlık Teknisyen Ve Teknikerleri Derneğinin Değerlendirmesi

    Bilimsel araştırmalarının sayıca niçin bazı ülkelerde diğerlerine kıyasla daha fazla olduğu sorusuna verilebilecek tek bir cevap vardır. İnsanların belli konulardaki görüşlerini öğrenmek ve onları ilgilendiren politikaları bu görüşlere göre yönlendirmek, insanı önemsemenin bir ölçüsüdür. Bu yüzden bazı ülkelerde, pek çok alanda bireylerin görüşlerine başvurulurken, bazı ülkelerde ise politikalar çoğunlukla üst düzeyde alınan kararlar doğrultusunda şekillenmektedir.
Toplumsal baskılar ve sağlık harcamalarının önü alınmaz bir biçimde artması yeni bir yapılanmayı gerekli hale getirmiştir. Reform hatta devrim olarak adlandırılan bu dönüşüm süreci, değişim yönetimlerinde yapılan yanlışlarla yapılmış ve yapılmaya devam etmiştir. Şöyle ki başarılı bir değişim tüm kesimlerin aktif katılımı ile etkili ve faydalı olur.  
     Sosyal güvenlik reformu denilen planın uygulanabilmesi için başta SSK Hastanelerinin kapatılması gerekiyordu. Sağlıkta Dönüşüm böylelikle hız kazanmıştır. SSK Hastanelerimiz ve ilaç fabrikası yok edilirken kimseden ses çıktığını duymadık. Hastane önlerinde birkaç çalışan öğle aralarında açıklama yapmaya çalışırken çıkan birkaç cılız sesin yanın da yer aldık mı?. "Durun bakalım, kimi kime, devrediyorsunuz kimin malını, nasıl yok ediyorsunuz" dendi mi? Hangi SSK emeklisi de kalkıp, yıllardır çalışırken kesilen sağlık kesintilerime ne oldu diye sordu mu? benim vergilerimle kurulan hastanelere ne oldu diye sorabildi mi? Hayır. Çünkü, vatandaş yıllardır ülkemizde uygulanan yanlış sağlık sistemini ve tedavi olmak için gittiği hastanelerdeki yoğunluğun ve sorunlarının sorumlusunu hekim ve sağlık çalışanları olarak bildi. Bu sorunların nereden kaynaklandığını bilmiyordu, kimsede yeterince anlatmamış, anlatamamıştı. Marifet SSK'yı yok etmek değil, onu güçlendirmek, daha iyi hizmet verecek hale getirmekti. SSK yok edilirken hastanelerinde kişi başına yıllık 100 dolar civarında bir ücretle hemen hemen tüm sorunlarını çözecek durumda olan sağlık harcama yapısı, şu an devletimize ve halkımıza çok daha fazla miktarlara mal oluyor. Bu mali yapı özel hastanelerin faturaları ile her geçen gün daha da ağırlaşıyor.
     Ülkemizde yapılan bu değişikliklerin, gerçekten halkımızın sağlığını korumak ve geliştirmek amacıyla yapılmış teknik çalışmalar olduğuna da inanmıyoruz. Kurumları yok ederek, işleyiş düzenlerini içinden çıkılamaz hale getirerek, kişi ve çalışanların kazanılmış haklarını yeni yasal düzenlemelerle yok etmeyi “sağlıkta reform” diye sunabilmenin en büyük haksızlık olduğunu düşünüyoruz. Halkın oylarını almaya yönelik popülist çalışmalar (sevk zincirinin kaldırılması, özelde muayene, ilacın her eczaneden alınabilmesi) sağlık sisteminde nelere mal olmuştur. Olan bitenleri eksiksiz, saptırılmadan, belli bir çıkar için yönlendirilmeden doğru biçimde her olan bitenin öğrenilmesi gerekmektedir.
     Sağlık Bakanlığı’nın hekim dışında görev yapan çalışanlara “Diğer Sağlık Personeli, Yardımcı Sağlık Personeli, Aile Sağlığı Elemanı” gibi tanımlamalar yapması, görev yetki ve sorumluluklarımızı net olarak ortaya koyan çalışmalar yapma gereği duymamış olması, üzerinde düşünülmesi gereken başka bir husustur. Belli bir eğitim, tecrübe, birikim gerektiren teşhis ve tedavi birimlerinde çalışan bizlerin, Sağlık Bakanlığına göre (günümüzde Özel Sağlık Kurumlarında olduğu gibi) bir sağlık personeli her birimde her şeyi yapabilir anlayışını devam ettirmektedir.
     Sağlık Bakanlığı tamgün yasa tasarısını TBMM’ne sunarken;  neden tam gün kanunu?  Soru başlığıyla “önce insan” felsefesine dikkat çekmiştir. “Hakkaniyet, kalite, verimlilik, iş yükünün adaletli ve dengeli olmasının gerekliliği” vurgulanarak, “vatandaş ve sağlık çalışanlarının memnuniyetini arttırmak için” bu kanunun yapıldığını belirtmiştir.
     Hükümetin Tamgün yasası için söylemlerinde; hekimlerimiz ve sağlık çalışanlarımızın iş yüklerini adaletli dağıtacağız ve daha çok para alacaklar tutumu sağlık çalışanları ile hizmet verdiğimiz hastalarımızla karşı karşıya getirmiştir.
Sağlıkta Dönüşüm Programında sağlık çalışanlarının özlük hakları ve ekonomik durumlarında düzenleme öngörülmemekte, hasta hakları ön plana çıkartılarak sağlık personeline potansiyel suçlu muamelesi yapılmaktadır. Bu durum hastaların biz sağlık çalışanlarına hakaretlere hatta fiziksel tartaklamalara varan davranışlarda bulunma hakkı olduğu anlayışını yerleştirmiştir. Sağlık hizmetini kutsal bir görev olarak algılayan ve hizmet vermeye çalışan bizlerin motivasyonunu olumsuz yönde etkilemekte üstelik her geçen gün içinden çıkılmaz bir hal almaktadır.
     Özlük haklarında ve maaşlardaki kısmen iyileştirmenin hekimle sınırlı tutulması hekimlerin dışındaki sağlık çalışanlarını yok sayan bir çalışma ise, bizleri rencide etmekte ve çalışma ortamlarındaki iş huzurunu ortadan kaldırmaktadır. Yetkililerin her zaman  “Sağlık hizmeti hizmetliden, en üst düzey yöneticisine kadar bir ekip anlayışı içinde verilir” demelerine rağmen, Sağlık Hizmetlerinde yaptığı işi meslek edinmiş bizleri (Sağlık Teknikeri “radyoloji, radyoterapi, laboratuar, anestezi vb.” Sağlık Memuru, Acil Tıp Teknikeri,  Tıbbi Sekreter, Ebe, Hemşire vd.) yok sayarak yapmış olduğu düzenlemeleri anlamakta güçlük çekiyoruz. Aile Hekimliğinde “Aile Sağlığı Elemanı” olarak nitelendirdiği tüm branşları tek isim altında toplayarak “her çalışan her işi yapabilir” anlayışına şiddetle karşı çıkıyoruz ve her platformda demokratik yollarla doğuracağı sakıncaları dile getirmeye devam edeceğiz. Bundan sonra yapılacak değişikliklerde sağlık kurum ve kuruluşlarında çalışan diğer tüm personele aldıkları eğitim ve kıdemlerine göre hakların göreceli olarak yansıtılmasının bir gereklilik olduğu kanısındayız.
Yapılan ve yapılması düşünülen düzenlemeler; çalışanların iş güvencesini ortadan kaldıran, sözleşmeli sağlık personeli olarak görev yapmaya zorlayan, sağlık alanında verilen hizmetin hasta bakıcıdan hekime kadar bir bütün olduğu anlayışını yok sayan, hizmet ederken insani duyguların, şefkatin, güler yüzün hastalarımız için çok daha fazla anlam ifade ettiğini dikkate almayan çalışmalar olduğu, hastalara müşteri, sağlık hizmeti sunanlara da işveren gözüyle bakılarak kar-zarar dengesi üzerine bir sistem kurulmak üzere hazırlandığı, göz ardı edilmemelidir.
     Tam Gün Yasasıyla İyonlaştırıcı radyasyonla teşhis, tedavi veya araştırmanın yapıldığı yerler ile bu iş veya işlemlerde çalışan personel için haftalık çalışma süresinin yapılan işin özelliği dikkate alınmadan İyonizan Radyasyon ile çalışanların haftalık 25 saatten 35 saate çıkarılması uygun değildir.
     Günlük çalışma süresini 5 saatten 7 saate uzatan yeni düzenleme, maaş sorunundan da öncelikli olarak bir sağlık sorunu yaratacaktır. Yasanın uygulamaya geçirilmesi ile İyonizan Radyasyon ile çalışanların almakta olduğu radyasyon miktarını uzayan çalışma saatleri ile artıracağı açıkça ortadadır. İyonizan Radyasyon ile çalışanlar tehlike altındadır.
     Radyasyonun İyonizan Radyasyon ile çalışanlara vereceği zararlara engel olabilmek için, yeni yasada yer alan şekliyle çalışma süresini artırarak, alınacak radyasyon miktarı ölçen dozimetre takibini yapmak ve böylece düşük doz ile sağlık üzerindeki etkilerinin ve risklerin engellenebileceğini değerlendirmek son derece hatalıdır.
Genel Sağlık Sigortası, Aile Hekimliği uygulaması, Sosyal Güvenlik Kurumlarının (SSK, Emekli Sandığı, Bağ-kur, Yeşilkart vb) birleştirilmesi, Kamu Hastane Birlikleri Yasa Tasarısı ile özerkleştirilmesi, Sağlık çalışanlarının tümünün sözleşmeli(4B, 4C, 4924, Çakılı kadro, cihazbaşı eleman vd.) çalışmaya teşvik edilmesi vb. uygulamaları alt alta konulduğunda Sağlıkta Dönüşüm Projesi adı altında yapılan düzenlemelerin, çözüm üretmeye yönelik değil, sağlıkta özelleştirmeye geçişin alt yapısının hazırlanması çalışmaları olduğu ortadadır.
     Sağlık çalışanları olarak bizler Tam gün yasası öncesinde sağlık çalışanları platformu oluşturma kararı aldık. 7 derneğin katılımıyla Ağustos ayında temelini atmış olduğumuz birliktelik,  Ekim 2009da imzalanan mutabakat metni ile resmi hale gelmiştir.  Sonrasında TTB ev sahipliğinde Sağlık çalışanları grubu, 17 sivil toplum örgütü bir araya gelerek aylık toplantılara başladık. Hükümetin sağlık politikaları bu aylık toplantılarda konuşulmuş birlik adına bildiriler yayınlanmıştır. Tamgün çalışmaya platform ve oluşturulan sağlık grubu olarak karşı değiliz. Eksik uygulamalar ve değişim sürecinde işi yapacak olan sağlık çalışanlarının özümsemediği bir yasaya karşı olduğumuzu deklere ettik.
     Hükümetin ısrarla çıkarmak istediği yasaya karşı çeşitli eylemlerde bulunduk. Bu eylemlerin etkili olduğu inancındayız. Artık hekim, hemşire, tekniker, eczacı, vd. birçok meslek grubu daha sıkı bir birliktelik içinde; sağlık hizmetinin bir ekip işi olduğunu, Sağlık Bakanlığı’nın sadece hekimlere yönelik bir bakanlık olmadığını tüm kesimlere anlattığımıza inanıyorum. Sağlık hizmeti sunumunda sağlık meslek grupları zincirin bir halkasıdır. Unutulmaması gereken nokta ise, zincirin kuvveti en zayıf halkasının kuvveti kadardır.
     Özetle; sağlık hizmetleri içerisindeki tüm sağlık çalışanlarının kabul edebileceği çalışma koşulları ve uygulanabilir mali düzenlemenin yapılmasının gerek ve şart olduğunu düşünmekteyiz.
     Şunu tekrar belirtmeliyim ki; bizler tam gün çalışmaya karşı değiliz, bu şekilde dayatılan fikirlerimizin önemsenmediği bu içerikte, çalışanların ve hastaların sağlıklarını tehdit edecek çalışma düzenine karşıyız.
Saygılarımla…
                                                                                                               01.02.2010
Ahmet ARSLAN
SATED Yönetim Kurulu Başkanı